.
  Röportajlar
 

 

Deivson Rogerio Da Silva; kısaca Bobo… Brezilyalı golcümüz, Antalyaspor karşısında 3 gol atmasına rağmen böyle bir maçı bir daha neden yaşamak istemediğinden, İstanbul sevgisine, Brezilya futbolundan, Takımımız ve kendisi ile ilgili hedeflerine kadar merak edilen herşeyi tüm içtenliği ile Cola Turka ile Futbolcu Günlüğü’nde anlattı...

"Keşke ben gol atmasaydım da Antalya’dan 3 puanla dönebilseydik” diyerek röportaja başlayan Takımımız’ın yeni gol kralı Deivson Rogerio Da Silva; namı diğer “Bobo”, hafta sonunda alınan beraberlikten ötürü biraz moralsiz başladı konuşmaya. “Genç bir takım kuruldu. Bunun tecrübesizliğini maç içerisinde yaşıyoruz. Fakat Antalyaspor karşısında olanlar son derece ilginç. 3-1 öndeyken bir anda rakibin attığı 3 golle geriye düştük. Sahada olanları anlatmak gerçekten çok zor” şeklinde konuşan Brezilyalı yıldızımız, “Böyle bir maç umarım bir kez daha karşımıza çıkmaz. Bunun gibi bir maçın tekrar yaşanacağına inanmıyorum” dedi.

“Aslında çok iyi bir takımız. Bu ekibe takım içinden değil de dışarıdan baktığım zaman koşan, müccadele eden, çok kaliteli bir takım olduğunu görüyorum. Antalyaspor maçının puan kaybı yaşadığımız son maç olmasını temenni ederek, önümüzdeki diğer karşılaşmaları düşünmeliyiz artık” diyen Bobo, Nobre’yi gölgede bıraktığına dair oluşan izlenim için ise, “Bu medyanın görüşü. Takım içinde böyle bir çekişmemiz yok. Mükemmel bir forvet hattımız var. Gökhan Güleç, Nobre ve ben. Gökhan kendisini geçen yıl ispatladı. Herkes onun nasıl bir oyuncu olduğunu biliyor. Nobre’yi ise konuşmaya bile gerek yok. Nobre’nin bir sakatlığı var. Onu da atlattıktan sonra daha güçlü bir şekilde aramıza döneceğine inanıyorum. Ben ise sezon sonuna kadar forma giydiğim her maçta gol atacağım. Bunun için bütün gücümle çalışıyorum” diye konuştu.

Sezon öncesinde koyduğu hedeflere şu an için ulaştığını söyleyen sambacı, ilk olarak hedefinin takıma fizik olarak ve bir uç adamı olarak hizmet etmek olduğunu belirterek, “Fizik gücüm her geçen gün daha iyi seviyeye geliyor. İlerleyen zamanlarda da çok daha iyi bir konuma yükselecek. Gol atmakta asli vazifelerimden bir tanesi. Bütün çalışmalarım Takımımız’a fizik olarak ve skor olarak yardım edebilmek için” şeklinde konuştu.

Bobo, “Tek forvet oynarken mi yoksa çift forvet oynarken mi kendini daha rahat hissediyorsun” şeklindeki sorumuzu ise “İki pozisyonda benim için çok rahat. Tek forvette arkanızda Ricardinho ve Delgado gibi iki büyük güçle oynuyorsunuz. Yanınızda bir partner ile oynadığınızda ise pozisyon bulmanız daha kolay oluyor. Ben her iki durumdan da zevk alıyorum ve kendimi rahat hissediyorum” diye cevap verdi.

Ligde inişli çıkışlı bir grafik sergilediklerinden de bahseden genç golcümüz, “Bir iyi, bir kötü maç oynuyoruz ancak bunların hepsini düzeltebilecek güçteyiz” derken, Teknik Direktörümüz Jean Tigana hakkında çıkan eleştiriler için ise “Dünyanın her yerinde böyle eleştirilere rastlamanız mümkün. Beklenmeyen şekilde puan kayıpları yaşanınca bu eleştirilerin gelmesi de gayet doğal” yorumunu yaptı.

Tottenham ve Dinamo Bükreş maçında kaybedilen puanların UEFA Kupası’nda şansımızı biraz zora soktuğundan bahseden Bobo, “Gruptan çıkabileceğimize inanıyorum. Artık önümüzde iki maçımız kaldı. Club Brugge ve Bayer Leverkusen maçlarından 6 puanla ayrılırsak gruptan da çıkarız. İki maça da çok iyi konsantre olmalıyız” şeklinde konuştu.

İstanbul’da çok iyi vakit geçirdiğini ve İstanbul’un bir yabancı için çok rahat bir şehir olduğunu da söyleyen Bobo “İstanbul, Brezilya’nın Sao Paulo kentine çok benziyor. Zaman zaman ülkemi özlesem de, bunları kafama takmıyor ve İstanbul’da çok iyi bir şekilde zaman geçiriyorum. Burada sürekli yapacak birşeyler var. Her gün yeni yerler görebiliyorsunuz” dedi.

Özel yaşamında evcimen bir insan olduğundan söz eden Brezilyalı genç yıldızımız, “Benim hayatım kızım Julia ve eşim üzerine kurulu” dedikten sonra yaşamının en güzel anısını anlattı:

“Bence en büyük anım Julia’nın doğduğu gün. Eşim hamile iken onunla birlikte çocuğumuzun hayallerini kuruyorduk. Kızımın doğacağı gün geldi ve eşimle birlikte hastaneye gittik. Eşimi acil olarak doğuma aldılar ve ben beklemeye başladım. Hastanede dakikalar bir türlü geçmiyordu. Kızımı bana verinceye kadar geçen sürede sanki yıllar geçmişti. Her an biraz daha heyecanlanıyordum. Benim panikleyen halim çevremdekilere de yansıyordu. Şu anda en net hatırladığım an hemşirenin kucağında küçük bir bebekle bana doğru gelişiydi. Dediğim gibi hastanede zaman geçmiyordu ama hemşireyi gördüğüm dakikadan, Julia’yı kucağıma aldığım saniyeye kadarki süre, bence yüzyıllar kadar birşeydi. Julia’yı kucağıma aldığımda ise dünyanın en mutlu insanı bendim. Bu hatırayı hiç unutamıyorum ve benim için en değerli anı da bu.”

Son olarak Brezilya ve Türk futbolu’nu karşılaştıran ve takım içindeki arkadaşlık ortamı hakkında konuşan golcümüz şunları söyledi:

“Brezilya’da futbol yerden ve ayağa oynanıyor. Türkiye’de ise fizik kondisyon ve mücadele ön planda. Türk futboluna çok kısa sürede uyum sağladığıma inanıyorum. Burada futbol normalin üzerinde seviliyor. Corinthians’daki taraftarlarımız da aynı Beşiktaş taraftarı gibiydi. Beşiktaşlılar gerçekten çok ateşliler ve takımlarını çok seviyorlar. Taraftar açısından da benzer bir takımda oynuyorum. Sonuçlar ne olursa olsun iki takımın taraftarları da maçlara gidiyor. Maç sonuna kadar tezahürat edip takımlarına destek oluyorlar ve  alınan sonuca göre tepki verebiliyorlar. Taraftar bir takım için çok büyük bir güç ve bu gerçekten mükemmel birşey. Takım içinde de müthiş bir arkadaşlık var. Belki bazı oyuncularla daha fazla konuşuyoruz ama bu takım içinde ayrılmalar olduğu anlamına gelmez. Genele bakıldığı zaman hepimiz genciz ve çok iyi anlaşıyoruz. Takımda Brezilyalıların bulunması da benim için çok büyük bir avantaj. Kendimi ilk geldiğim günden beri hiç yalnız hissetmedim. Gerek vatandaşlarım, gerek ise diğer arkadaşlarım bana çok yardımcı oldular.”




-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------




Golcü bir isim olarak Jean Tigana’nın döneminde takıma kazandırılan Nobre’nin Siyah Beyazlılarımız’ın hücum gücünü en üst seviyeye çıkartacağı düşünülüyordu... Geride kalan sezonlarda sahada basmakdık yer bırakmayan, takım için mücadele eden, terinin son damlasına kadar savaşan yıldız futbolcumuz, gol yollarındaki şanssızlığın bir türlü yenemiyordu. Bu yıl Ertuğrul Sağlam’ın yönetimindeki Takımımız’da yeni ve beyaz bir sayfa açan Mert Nobre, beklenen patlamayı Fortis Türkiye Kupası’nda yaptı; golleri ve çıkışı ligin ikinci devresinde de devam ediyor.

Suskun geçen günlerde Mert Nobre, çok üzüntülü vakitler geçirmiş, gözüne uyku girmemiş... Fakat son haftalarda attığı gollerle yeniden kendisine gelmiş. Kasımpaşa maçındaki performansı kendisini de çok sevindirmiş ve bu maçın bir milat olduğunu söylüyor.

“Gollerimin devamını getirmek istiyorum. Bundan sonraki maçlarda da hocam görev verirse elimden gelenin en iyisini yaparak gollerime devam edeceğim” diye konuşan Mert Nobre için gol atamadığı dönemlerde çeşitli teoriler ortaya atılmıştı. Bunlardan birisine göre, Nobre eski takımında kiralık oynuyordu ve göze girmek için büyük bir mücadele sergiliyordu. Oysa Beşiktaş’a bonservisiyle gelince kontrat kendisini rahatlatmıştı. Yerini sağlama aldıktan sonra ne diye oynasındı ki…

Nobre’ye göre, bunu söyleyenler kontratın çok fazla bir anlamının olmadığını unutuyorlar. “Futbolcunun kontratı hiçbir şeyi garantilemez. Uzun yıllık kontratınız olabilir ama kulüp ya da futbolcunun istediği anda sözleşme sona erdirilebilir. Kontrat kimseyi rahatlatmaz” ifadelerini kullanan Nobre’nin Kasımpaşa maçından sonra yaptığı hareketi hatırlarsınız. İlk golde kale arkasındaki gazetecilere doğru baş parmağını emerek koşmuştu, ikinci golde de yayıncı kuruluşun kameralarına doğru koştu. Haberimiz yoktu ama Nobre, 2 aylık kızı için yapmış bu hareketi. Baba sevgisi işte…

Bu konudan bahsederken aklımıza geldi. Hani şu maç öncesi yapılan uğurlar falan… Herhangi bir şey yapmıyormuş ama maça çıkmadan önce kimsenin sakatlanmaması, herhangi bir sağlık sorunu yaşamaması için dua ediyormuş.

Nobre, kısa ya da uzun vadede plan yapan birisi değil: “1.5 sene daha Beşiktaş’tayım. Neler olacağını bilemem, önce bu kontratımı tamamlamak istiyorum. Yarın ne olacağını bile bilmiyoruz, o yüzden ileriyi fazla düşünmeye gerek yok.”

-Hiç mi hedef koymuyorsun kendine?
-Benim hedefim hayatımı her zaman daha ileriye götürebilmek, daha rahat yaşamak. Şu anda da şampiyon olmayı düşünüyorum.

-Beşiktaş’ın şampiyonluk şansını nasıl görüyorsun?
-Beşiktaş çok büyük bir kulüp. Bir takımın şampiyon olması için bütün bireylerinin şampiyonluğu düşünmesi ve istemesi lazım. Uzun süredir bütün takım arkadaşlarım da şampiyonluğun hayalini kuruyor. Yani takım olarak şampiyonluğu çok istiyoruz ve bu da bizi sene sonunda hedefe götürecek diye düşünüyorum.

Bildiğiniz gibi bir zamanlar Brezilya vatandaşı olan Nobre, geçen sezon Türk vatandaşlığına geçmişti. Mert Nobre, Aurelio gibi Türk Milli Takımı’nda oynayamamıştı ama son haftalardaki yükselen performansı ay-yıldızlı forma için ümiklendirmiş Mert’i. “Bu senenin geçen seneden farklı olmasını istiyorum” şeklinde konuşan Nobre, “Uzun yıllardır Türkiye’deyim ve Türkiye’yi çok seviyorum. Burası da asıl vatanım Brezilya gibi. Tam bir Türk hayranıyım. Dolayısıyla Türk Milli Takımı’nda sevdiğim insanlara hizmet etmek isterim” diyor. Milli takımın kurmaylarına mesaj göndermeyi de ihmal etmeyen golcü oyuncumuz,  şu ifadeyi kullandı: “Performansım yükseliyor. Terim’in gözü önünde olmak istiyorum, umarım milli takıma seçilirim…”

-Brezilya’dakiler Türk olmanı nasıl karşıladı?
-Vatandaşlığını değiştiren bir çok futbolcu arkadaşım var. Öncelikle kimse bana karşı olumsuz bir harekette bulunmadı. Normal karşıladılar ve tebrik ettiler.

Belki dikkatinizi çekmiştir. Nobre gollerinin büyük bir kısmını ikinci yarıda atıyor. “Acaba rakibin yorgunluğunu mu değerlendiriyorsun yoksa çok güçlü bir oyuncu musun?” diye sorduğumuzda şu cevabı verdi tecrübeli isim: “Ben her zaman gol atmak için mücadele ederim ama hiçbir zaman ilk yarı atmayım ikinci yarı atayım gibi bir düşüncem olmadı. Demek ki ilk yarıda gelmeyen pozisyonlar ikinci yarıda gelmiş. Garip bir durum ama oldukça ilginç bir tesadüf.”

 

Hatırlarsanız Turkcell Süper Ligi’nin ilk yarısındaki Vestel Manisaspor maçında gözlükle sahaya çıkmıştı Nobre. O kadar kötü dakikalar geçirmiş ki, “Bir daha gözlükle oynamamayı temenni ediyorum” diyor. Gözlüğün camları buğulanmış ve hiçbir şey görememiş saha içinde. “Görmeyen futbolcu nasıl futbol oynasın” diye veryansın ederken konu kitap merakına geliyor. Nobre, kitap okumayı çok seven birisi. Hoşuna ne giderse okuyor. Her hangi bir tarzı yok. En sevdiği yazar ise Brezilyalı yazar Paulo Coelho…

Nobre, Brezilya’daki futbolla Türkiye’deki futbol arasında bir kıyaslama yaparken burasının daha çok güç gerektirdiğini ifade ediyor. Brezilya’da ise tekniğe dayalı futbolu tercih edilirmiş.  Türkiye’de güçlü olanın, Brezilya’da ise kıvrak olanın yüzü gülüyor. Futboldan başka voleybolu çok seviyor Nobre, ne zaman tatile gitse plaj voleybolu oynamayı ihmal etmiyor.



-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------




Hatırlayacağınız gibi Arjantinli oyuncunun ismi gazete manşetlerini süslemeye başladığı zamanlar herkesi bir merak sarmıştı. İsviçre Ligi’nin Türkiye’de pek fazla takipçisi bulunmadığından, çoğu kimse Delgado hakkında fikir sahibi değildi ama yine de olumlu bakıyorlardı bu transfere. Sonuçta Basel ortanın üstünde bir takım, Delgado da Arjantinli; bu iki referans taraftarlarımızın içini rahatlatıyordu. Sonraki dönemde ise Delgado’nun kim olduğunu yavaş ayavaş gördük. Takımın beyin pozisyonunda görev yapan oyuncumuz, geçen yıl Beşiktaş formasıyla çıktığı ilk maçında Galatasaray’a karşı Süper Kupa Finali’nde mükemmel bir oyun ortaya koymuş ve izleyenler de rahat bir nefes almıştı. O maçta nazar mı değdi ne oldu bilmiyoruz ama uzun bir süre Delgado basın tarafından acımasızca eleştirildi. Geçen yıl Delgado’dan çok üst düzey bir performans beklendi, o da beklentileri tam olarak karşılayamadı belki ama, yine de etkili olduğunu söyleyebiliriz…

Bu yıla da geçen sezona başladığı gibi müthiş bir giriş yaptı. Şampiyonlar Ligi ön eleme maçlarında hırsını Zürih’ten çıkartan futbolcumuz, attığı gollerle Takımımız’ın Şampiyonlar Ligi’ne girmesinde büyük pay sahibi oldu. Delgado ayrıca, grup maçlarında da Siyah Beyazlılarımız’ı sırtlayan isimler arasına girdi. Şampiyonlar Ligi hali hazırda sıcak bir gündem; ama madem girişi performansından yaptık, bizim de aklımıza takılan geçen sezon ile bu sezonu aradan çıkartalım önce...

“Geçen sezon ile bu yılı kıyasladığımız zaman siyah ve beyaz gibi net bir ayrımdan söz edemeyiz bana göre. Geçen sezon bir uyum dönemi vardı. Sonuçta farklı bir ülkeden geldim ve bambaşka bir futbol kültürüne ayak uydurmaya çalışıyordum. İsviçre Ligi, Türkiye’ye benzer bir lig değil. Bir sürü farklılıklar var. Geçen seneki eleştirilen performansımın temel sebeplerinden birisi bu. Ayrıca yüzde yüz adapte olamamıştım. Bütün bunların yanında bazı küçük sorunlar da eklenince beklentileri karşılamakta güçlük çektim. Bu seneki performansıma gelince; öncelikle hocamın beni oynattığı pozisyon çok önemli. Her zaman oynadığım ve alışık olduğum bir bölgede görev yapıyorum. Teknik Direktörümüz beni sürekli ileri çıkmam için yönlendiriyor ve bana güven veriyor. Ben ofansif bir oyuncuyum ve hücuma yönelik misyon yüklendiğim zaman daha etkili bir hale geliyorum. Bu durumda daha iyi bir performans ortaya çıkıyor.”

Beklenen Delgado ortaya çıkıyor yani?

“Bu Delgado’yu ben de bekliyordum zaten…”

Delgado’nun İsviçre Ligi ile Türkiye Ligi’ni kıyaslaması bizim de aklımıza Arjantin gibi bir futbol iklimini getiriyor. Peki bu üç bölgenin futbolu ne gibi farklılıklar arz ediyor?

“Genel hatlarıyla baktığımız zaman Arjantin futboluyla Türk futbolu arasında çok büyük bir benzerlik var; iki ülkede de futbol fazlasıyla seviliyor. İsviçre ise bunun tamamen dışında kalan bir ülke. Bu iki ülkede futbol ne kadar ateşliyse, orada o kadar soğuk. Arkadaşlarınızı antrenmandan antrenmana görüyorsunuz. Dışarıda hiçbir arkadaşlık bağınız yok. Ben Basel’de oynarken sadece Arjantinliler’den oluşan bir grubumuz vardı. Bu tamamen geleneksel bir durum, insanların geleneklerinden kaynaklanıyor. Ama Türkiye’de böyle değil. Burası aynen Arjantin gibi; çocukluğumda yaşadıklarımı burada da görüyorum. Burada saha içindeki şakalarımız bile Arjantin’de olduğu gibi. Yaşayış tarzımız bile aynı.”

Türkiye’de olmaktan memnunsun yani…

“Ben başından beri söyledim zaten, Türkiye’de olmaktan çok mutluyum. Çünkü geleneklerimiz ve yaşam tarzımız birbirine çok benziyor. Buradaki sosyal hayat benim için farklı değil. Sadece futbolda bazı farklılar var.”

Marsilya maçında durum 1-1 iken herkes maçın gittiğini, Beşiktaşımız’ın Avrupa’ya havlu attığını düşünüyordu ama Delgado ve Bobo ikilisi devreye girdi. Bu iki genç ismin ortaklığında atılan golle birlikte hepimizin gruptan çıkma umutları iyice yükseldi. Herşey Portekiz’deki maça kaldı. Siyah Beyazlılarımız, Marsilya karşısında ilk yarı oynadığı atak futbolu ikinci yarı unutmuş ve tamamen geriye yaslanmıştı. Böyle olunca da Marsilya dalga dalga kalemize doğru gelmeye başladı. Ataklarının birisinde de golü buldu… Modern futbol savunmaya kapanan takımları mağlubiyete mecbur ediyor. Bu kağıt üstünde bir kural olmasa da futbol sahalarında bunun binlerce örneği var. Merak ettiğimiz şu; taktiksel bir planla mı geriye kapanıldı yoksa içgüdüsel unsurlar mı devreye girdi?

“1-0 önde olduğumuz bir maçtı. Zaten bir önceki maçta Liverpool’a mağlup olmuştuk. Marsilya maçında bizden başka kimse maçı kazanacağımıza inanmıyor; ama siz o anda öndesiniz ve 3 puan alacaksınız. Bu durumda insanın aklına İngiltere’deki maç geliyor. Hal böyle olunca da gayri ihtiyari geri çekildik ve skoru korumaya çalıştık. Açıkçası biz skoru korumaya çalıştık. Kimse bize böyle bir şey yapın diye söylemedi. Biz kendi içimizden gelerek bunu yaptık. Marsilya golü atınca uyandık, kendimize geldik. Zaten golden sonra çok fazla ileriye çıktık ve bu sefer Marsilya kontratak yapmaya başladı.”

Şampiyonlar Ligi’nde grubumuzun durumu belli. Dört takımın da gruptan çıkma ihtimali var. Beşiktaşımız’ın ise tek bir şansı var. Portekiz’deki maçı ya kazanacak ya da kazanacak. Galibiyetin haricindeki her sonuç Avrupa’ya veda ettiriyor. Bu takım inandığı zaman neleri başarabileceğini daha önce çok kere gösterdi. Delgado da bizim gibi düşünüyor ve Porto karşısında bir galibiyet bekliyor.

“Şampiyonlar Ligi’nde grubumuzdaki en genç takımız. Ben de dahil bir çok oyuncumuz ilk kez Şampiyonlar Ligi tecrübesi yaşıyor. Gruptaki diğer takımlara baktığımız zaman bizden daha güçlü olduklarını siz de görebilirsiniz. Fakat bizim genç bir takım olmamız hiç beklenmedik sonuçları ortaya çıkardı. Buraya kadar gelmemizi kimse beklemiyordu. Bu kadarını yaptıktan sonra devamını da başarabilecek gücümüz olduğunu gösterdik. Daha önce yaptıklarımızın aynısını tekrarlayarak buradan çıkabiliriz.”

Bir de gruptaki diğer maç var…

“Liverpool kazanır bence.”

Liverpool demişken, 8-0’lık sonuç üzerine de biraz konuştuk. O günü tamamen şanssızlığa bağlıyor Delgado:

“Liverpool ile iki maç yaptık. Birisi zaferdi öbürü hezimetti. Şimdi şöyle düşünmek lazım; iki maçı da aynı takım oynuyor. Biz Liverpool ile aynı maçı 10 kere oynasak böyle bir sonuç ortaya çıkmaz. O gün sahada yapmak istediklerimizin hiçbiri olmuyordu. Bizim olmuyordu ama onların her istediği de gerçekleşti. Aslında Liverpool o gün takım olarak kötü bir takımdı ama bireysel olarak çok şanslıydı. Zaten yediğimiz ilk goller tamamen şans eseri bizden birine çarpıyor adamların önüne düşüyor gol oluyor, sırtına çarpan top içeri giriyor. Tekrar söylüyorum biz Liverpool ile İngiltere’de 10 kere daha oynasak aynı sonuç ortaya çıkmaz. Bizim Takımımız güçlü bir takım. Zaten Marsilya maçında da kötü bir ekip olmadığımızı gösterdik.”

Etkiledi mi seni 8-0’lık mağlubiyet?

“Çok derinden etkiledi ama unutmalıyız.”

Delgado’nun Teknik Direktörümüz Ertuğrul Sağlam ile gerginlik yaşadığı konuşulmuştu bir ara. Oyundan çıkartılan oyuncumuz hocasına gücenmiş olacak ki böyle bir şey yaşanmıştı. İkilinin arasının kötü olduğuna dair bir çok haber okumuştuk. Delgado’nun “Ertuğrul hocayı nasıl buluyorsun?” sorusuna verdiği cevap sanırım gerekli adreslere de cevabını verir.

“Çok zor olmayan, özellikle anlaması zor olmayan bir hoca. Çünkü dünyada çok zor anlaşılan antrenörler var. Sizden dünyanın öbür tarafından bir şey alıp getirmenizi isteyen ya da kimsenin istemediği şeyleri isteyen birisi değil. Normal, standart şeyleri istiyor bizden. Bize yaklaşımı güzel. Kendisi ne kadar bize bazı şeyleri anlatmaya çalışsa da bazen istemeden onun yaptırmak istediklerini yapamıyoruz. Futbolcu sahada hiçbir zaman hocası ile oynamıyor. Biz hocamıza bağlı kalarak kendi istediğimizi yapıyoruz saha içinde. Ama bazen yapamıyorsunuz. Alınan olumsuz bir sonucun ardından doğrudan hocamıza saldırılıyor. Bu doğru değil.”

Sezonluk hedeflerin var mı? Şu kadar gol atacağım, bu kadar asist yapacağım gibi.

“Hayır yok. Benim için kaç gol attığımın ya da ne kadar asist yaptığımın önemi yok. Önemli olan takımın kazanması. Belki tam anlamıyla forvette oynasam, bu kadar gol atarsam benim için iyi olur diye planlar yapardım; ama ben her ‘maça takım arkadaşlarıma daha fazla yardım edeceğim, hiç koşmadığım kadar koşacağım’ diye çıkıyorum.”

Türkçe öğrenmeyi düşünüyor musun?

“Tercümanım Ali Kalaylıoğlu’nun saha içinde kullanmam için verdiği kelimeleri öğreniyorum. Türkçe’yi öğrenmem lazım zaten.”

En çok hangi kelimeler hoşuna gidiyor?

“Çabuk ve Pas.”

Arjantin, Latin Amerika’nın Brezilya ile birlikte futboldaki lokomotifi konumunda. Bir çok efsane ismin ülkesi. Bu kadar fazla meşhur futbolcu varken ve adı pekçok skandalla anılmışken, neden hala Maradona’yı daha çok seviyorlar diye düşünüyorduk. Delgado, bu merakımızı giderdi:

“Maradona dünyada futbol devrimi yapmış birisi. Onu karşılaştırabileceğiniz birisi yok ki başkasını da onun kadar sevelim. Orta sahayı, defansı, kaleciyi çalımlayıp gol atan kaç tane adam tanıyorsunuz? Kötü tarafları da var; mesela eliyle gol atıp şampiyonluk kazandıran bir adam. Bu hareketini ne 70 bin kişi görüyor, ne hakem, ne de kameralar yakalayabiliyor. Bugün halen daha bu adam bunu nasıl yaptı diye analizini yapıyorlar. İtalya’da yaptıkları da ortada. Napoli gibi sıradan bir takımı şampiyonluklarla tanıştırdı. İtalyanları bile Arjantinli yaptı tek başına.”

Arjantin de futbola aşık Türkiye de. Arjantin’de neredeyse her takımın çok fazla ateşli taraftarı var. Türkiye’de ise o işi Beşiktaş tribünleri görüyor. Beşiktaşlılık herkese nasip olmadığı gibi Beşiktaş taraftarlarını arkasına alıp oynamak da her futbolcuya nasip değil. Peki futbolun beşiği Arjantin’in taraftarları mı daha ateşli, yoksa Beşiktaş taraftarı mı?

“Arjantinlilerle Beşiktaş taraftarları arasında bir fark göremiyorum; futbol sevgisi açısından bence aynılar. Şu bir gerçek ki ben Beşiktaş taraftarını başka bir yerde görmedim. Taraftarlarımızın çok özel olduklarını düşünüyorum. Dediğim gibi, başka bir yerde de görmedim zaten.”

Futbol dışında nelerle uğraşıyorsun?

“Biz futbolcuların çok fazla renkli hayatı yok; özellikle yabancı futbolcuların. Hayatımız çok monoton geçiyor. Antrenmanlardan arta kalan vaktimi eşim ve çocuğum ile geçiriyorum. İki üç tane de arkadaşım var sürekli onlarla birlikteyiz. Yemek için de çok fazla dışarı çıkmıyoruz, genelde evdeyiz. Oğlum Nicholas’ın en çok sevdiği iş parka gitmek. Onunla birlikte parka çıkıyoruz, birlikte oynuyoruz.”

Tello ve Higuain’in takıma katılması seni nasıl etkiledi?

“Onların gelmesi tabiî ki birçok şeyi fark değiştirdi. Ailece de görüşüyoruz, zaten aynı bölgede yaşıyoruz. Geçen sene burada bana yardımcı olan Ricardinho, Nobre, Bobo vardı; onların hakkını vermek lazım. İlk geldiğimde çok yardımcı oldular, buraya onların sayesinde alıştım. Ama kendi ülkenizden kendi lisanınızdan biriyle birlikte olmak, aynı dili konuşmak sizi daha fazla rahatlatıyor. Antrenmanlarda, özellikle kampta kaldığınız zaman daha fazla konuşabileceğiniz insanlar var. Bu büyük bir avantaj. Hakkını vermek gerekir; Türk arkadaşlarım da bana çok yardımcı olmaya çalıştılar ve alışmam için ellerinden geleni yaptılar. “Nasılsın”, “Ne yapıyorsun” diye ilgileniyorlar ama bu bir yere kadar oluyor. Bir yer var ki orada tıkanıp kalıyorsunuz. Dil sorunu çıkıyor ortaya bu sefer, orayı bir türlü aşamıyorsunuz.”

Ve bu sıcak sohbetimizin finalinde Delgado’nun unutamadığı hatıralarını dinliyoruz…

“Havaalanına indiğim zamanı unutamam. Ben sadece arabaya binip otele gideceğimizi düşünüyordum. Karşılama olacağını bilsem saçımı falan yapar, adam gibi giyinirdim. O gün çok büyük bir kalabalık vardı. Çok duygulandım. Bunu ölene kadar unutamam.

Bir de Zürih maçları var. Ortada henüz gol yok ama bütün taraftarlar adımı bağırıyor. İnanılmaz bir şeydi benim için. Bana güvenen insanları o gün mahçup etmediğim için çok mutluyum.

Arjantin Milli Takımı’nda oynayamayacağımı biliyorum. Arjantin formasıyla Dünya Kupası’nda oynamayı çok isterdim ama böyle bir şeyin olacağını tahmin etmiyorum. Bunun için benim en büyük hayalim Şampiyonlar Ligi’nde Avrupa’nın büyük kulüplerine karşı oynamaktı. Orta yuvarlakta Şampiyonlar Ligi bayrağının sallanması ve Şampiyonlar Ligi marşını sahada diziliyken dinlemek en büyük hayalimdi. Bunlar gerçekleşti ve bunları unutacağımı düşünmüyorum.”



-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------



Rodrigo Alvaro Tello

Şilili futbolcumuz Rodrigo Alvaro Tello, 02-25 Ekim tarihleri arasında Cola Turka ile Soru Cevap köşemize gönderdiğiniz sorularınızı yanıtladı.

Beşiktaş taraftarını ve İstanbul’u nasıl buldun?
Koray Özgür, Mehmet Kılınç, Nurgül Çelik, Kübra Taban, Adem Aktaş

Her açıdan çok mükemmel bir ülkeye ve şehre geldiğimin farkındayım. İstanbul, inanılmaz bir şehir. Taraftara gelince; en son oynadığımız Liverpool maçında tüm dünya ne kadar muhteşem bir taraftara sahip olduğumuzu gördü. Onların desteği ile başarılı olacağız.

Beşiktaş’ı buraya gelmeden önce biliyor muydun? Beşiktaş’ta mutlu musun? Türkiye ile Avrupa’yı kıyasladığında nasıl bir fark var?
Onur Aydoğmuş, Emre Keten, Ahmet Bircan Eren, Tuğba Arıcı, Gözde Öztürkoğlu

Evet biliyordum. Avrupa’da forma giydiğim dönemde Türk futbolunu ara sıra takip ediyordum. Beşiktaş’ta ise çok mutluyum. Kariyerimin en mutlu günlerini geçiriyorum diyebilirim. Avrupa’da futbol daha teknik ve tempolu oynanırken, Türkiye’de çok teknik oyuncular olmasına rağmen daha sert ve fiziğe dayalı bir futbol oynanıyor. Şunu söyleyebilirim ki Türkiye, Avrupa ayarında bir futbol yapısına sahip.

Takımda en iyi kiminle anlaşıyor? 
Gökhan Emre Çıtak, Tahsin Can Baltalı

Bütün futbolcu arkadaşlarımla çok iyi anlaşıyorum. Siz de kabul edersiniz ki aynı dili konuştuğum için Delgado ve Higuain ile daha yakınız.

Türkiye’de kimsenin tanımadığı bir futbolcuyken takımın en önemli oyuncusu olmak nasıl bir duygu?
Barış Demirbağ, Meral Durmaz

Önemli olan buraya gelmeden önce tanınman değil; geldikten sonra tanınmaktır. Ben de elimden gelenin en iyisini yaparak takımıma faydalı olmaya çalışıyorum.

Türkiye’de sert futbol oynandığı görüşüne katılıyor musun?
Fatih Çelik

Evet…

Sahadaki hırslı ve mücadeleci oyununu neye borçlu?
Er-Ka Yapı İnşaat

Bu benim futbol karakterim. Formasını giydiğim ve para kazandığım bir takım için gerekeni yapmalıyım. Sahada hırsımı ve mücadelemi en iyi şekilde yansıtarak bana verilenleri hak etmem gerekiyor.

Maç içinde gereksiz reaksiyonlara girebiliyor. Bunun farkında mı? Farkındaysa nasıl önlem almayı düşünüyor?
Serkan Toprakkazan

Bazen sinirli ve agresif davrandığımın farkındayım ama söylediğim gibi sahada tekniğimin yanısıra hırsımı da yansıttığım için olumsuz sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Ama bunların hiçbirisi bilerek yapılmış şeyler değil. Tüm bunların sebebi, başarılı olma isteği ve kazanma hırsı…

Küçükken futbolcu olmayı düşünüyor muydunuz yoksa şartlar mı seni futbolcu yaptı?
Ardıç Agus

Kendimi bildim bileli futbolcu olmayı istiyordum. Bu hedefime de kavuştuğum için çok mutluyum.

S. Lizbon’daki başarılarını Beşiktaş’ta da yaşayacağını düşünüyor musun?
Çağdaş Yıldırım

Takım arkadaşlarımla birlikte daha fazlasını da yaşayacağımızı düşünüyorum.

Bazı futbolcularımız taraftar baskısından söz ediyorlar. Sen bu konu hakkında ne düşünüyorsun?
kartalruhu@since1903.org

Kesinlikle böyle bir şey söz konusu değil. Ben tezahüratlarla daha çok motive oluyorum.

Transferinden sonra Sporting Lizbon taraftarları kendisine çok kızmıştı. Kendisi de onlara kızgın mı?
Samet Yüksel

Hayır değilim.

Oynadığın mevkiden memnun musun? Takımda nasıl bir hava var?
Ersin Uslu, Emre Şenkartal

Beşiktaş’a geldiğim günden beri sabit bir yerde oynamadım. Bazen defansın solunda bazen de orta alanda mücadele ettim. Benim görevim, neresi olursa olsun üzerime düşeni yerine getirmek ve başarılı olmak.

Beşiktaş Jimnastik Kulubü'nde, bir Ferdinand, bir Amokachi, bir Şekerbegoviç, bir Zlatan Arnavutoviç, bir Sava Paunoviç, bir Erwin Kuzman, bir Mirsad Kovaçeviç, bir Alan Walsh, bir Stefan Kuntz, bir Fani Madida, bir Ronny Johnsen, bir Marjan Mrmic, bir Pascal Nouma, bir Ronaldo Guiaro, bir Oscar Cordoba, .... gibi unutulmaz futbolcular arasına girmeyi ve adınızı sizi oynarken hiç görmemiş, ama izleyenlerin bir savaş kahramanı edasında anlattığı efsanelerden biri olmayı hedefliyor musunuz?
İlker Ahmet

Saydığınız oyunculardan Cordoba ve Ronaldo’yu tanıyorum. Tabii ki ben de onlar gibi unutulmazlar arasına girmeyi isterim.

Portekiz’deki yaşamınla Türkiye’deki hayatın arasında nasıl farklar var? 
Erman Çelebi

Orada çok zorlanmıştım. Çünkü ilk kez ülkemden dışarı çıkmıştım ve adaptasyon sorunu yaşamıştım. Burada ise böyle sorunlarla uğraşmadım. Ailemle birlikte Türkiye’de olmaktan çok mutluyum.

Türkiye mi yoksa Portekiz mi daha zor? İki ülke arasındaki lig farkı ne?
İsmail Yüksel, Nihat Bayraklı

Türkiye daha zor. Çünkü burada sert futbol oynanıyor.

Ertuğrul Sağlam nasıl bir teknik direktör?
Ahmet Yörük, Fırat Özalp

Yaşı genç olmasına rağmen çok iyi bir teknik adam. Oyuncularıyla birlikte çok iyi bir ekip oluşturabiliyor. Çalıştığım en iyi teknik direktör diyebilirim. Bizimle diyalogları çok iyi; kendisi ile birlikte başarılar kazanacağımızı düşünüyorum.

Takımın kötü futbol oynaması seni etkiler mi?
Orhanxm

Tabii ki etkiliyor. Çünkü ben de takımın bir parçasıyım ve başarıya sevindiğim gibi kötü sonuçlara da üzülüyorum.

Ligde kaç gol atmayı ve attırmayı hedefliyorsun?
Atılay Güvercin

Önemli olan benim gol atmam değil takımın kazanması.

Forvet arkasında oynarsan daha başarılı olacağına inanıyor musun?
İbrahim Halil Taşkesen

Benim görevim, verilen vazifeyi yerine getirmek.

Daha iyi olmak için ne yapmamız lazım?
Tugay Savrım

Sabırla çalışmalarımızı sürdürmeliyiz. Başarılı olmak isteyenler çalışmaktan ve hedeflerine inanmaktan vazgeçmemeli.

Şampiyonlar Ligi’nde gruplardan çıkabilir miyiz? Türkiye’deki iki kupayı kazanır mıyız?
Emre Mete, Ali Bekdaş, Zekeriya Akbal

Türkiye’deki hedefimiz zaten iki kupayı kazanmak. Avrupa için ise ilk hedefimiz Şampiyonlar Ligi grubumuzda ilk ikiye girmek.

Bu kadro şampiyon olmak için yeterli mi yoksa devre arasında transfer gerekiyor mu?
O. Okyay

Bu soruya benim cevap vermem doğru olmaz. Bu yönetim ve teknik heyetin ilgilendiği bir alan.

Daha önce Beşiktaş taraftarı gibi bir taraftar gördü mü?
Çağdaş Sezgin

Uzun yıllardır futbol dünyasının içindeyim ama böyle bir taraftar topluluğu görmedim. Futbolun hayatın bir parçası olduğu Güney Amerika’da dahi böyle bir taraftar yok.

Beşiktaş’a gelmeden önce başarılı olacağını düşündün mü? 
İbrahim Güran

Başarıya inanmasam gelmezdim.

En çok hangi futbolcu ile oynamak istiyorsun?
Metin Alkılıç, Gökhan Dişçi

Maradona ile oynamak isterdim.

Oynadığın takımlarda stad atmosferi hangisinde daha iyiydi?
Mert Şatır

Beşiktaş’taki atmosferi başka bir yerde görmemiştim. Liverpool maçını unutamıyorum.

Beşiktaş’a gelmendeki en önemli sebep nedir?
Ezgi Gülpınar, Gökhan Aygener

Beşiktaş’ın ortaya koyduğu hedeflerdi ve hedefleri büyük olan bir takımda oynamak istiyordum.

Türkçe öğrenmeyi planlıyor musun?
Ertürk Yılmaz

Zaten yavaş yavaş öğreniyorum

Sana göre dünyanın en iyi forveti kim?
Utku Serinözü

Bu listeye bir çok isim girebilir.

Futbol dışında nelerden hoşlanırsın? 
Özge Sim

Ailemle vakit geçirmekten hoşlanıyorum.

Taraftarların söylediği tezahüratların anlamlarını arkadaşlarına soruyor musun?
Özge Şimşek

Zaman zaman sorduğum olmuştur.

Maçtan önce Teknik Direktörümüz sizi nasıl hazırlıyor? Devre arasında soyunma odasında nasıl motive ediyor? 
Özge S.

Bunlar her maç değişen ve özel konular. Her teknik direktörün farklı yöntemleri var. Bizim hocamız da değişik konuşmalar ve yöntemler uyguluyor.

Şu andaki oyun sistemine göre kendi performansını, yabancıların performansını nasıl değerlendiriyorsun? Yabancılarla aranızdaki uyum nasıl?
Berk Aktan

Yabancılarla çok iyi anlaşıyoruz. Her geçen gün artan bir performansımız var ve bunun bizi başarıya ulaştıracağını düşünüyorum.

Örnek aldığınız futbolcu var mı?
Kadir Özyürek




-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------




EDOUARD CİSSE

Futbol Takımımız’ın başarılı orta saha oyuncusu Edouard Cisse, BJK Resmi Web Sitesi'ne Türk futbolu hakkında ilginç tespitlerde bulundu.

İlk haftaya kulübede başlayan Edouard Cisse, yavaş yavaş takıma monte edildi ve ilk yarı itibari ile Siyah Beyazlılarımız’ın en istikrarlı oyuncuları arasındaki yerini aldı. Saha içindeki agresif oyunu, mağlubiyeti hazmedemeyen tavırları, tekmeye kafasını uzatan futbol anlayışıyla kısa süre içinde tribünlerimiz tarafından benimsendi sonrasında ise kendi adına yapılan uzun bir tezahüratla tribünlere çağırıldı. Mevkiisini biliyorsunuz; orta sahanın ortasında defansa yönelik bir futbolcu. Pozisyonunu bulduğu anda uzaktan şutlarıyla etkili olmak isteyen bir yapısı var. Nitekim Fortis Türkiye Kupası’nın 2. maçında Diyarbakır DİSKİ karşısındaki 4-0’lık galibiyetin açılış golünü attı. Yaklaşık 20 metreden attığı gol, Türkiye’deki ilk golüydü aynı zamanda. Ekran başındakilerin dikkatini çekti mi bilinmez, golden sonra herhangi bir sevinç gösterisi olmadı. Bunun sebebi rakibin zayıf olması mıydı, yoksa gol attıktan sonra rakip oyuncular üzülür diyerek sevinmeyen Piendibene’nin anlayışı hala devam mı ediyordu?

Cisse: Türkiye’de attığım ilk goldü, ama sorunuzda belirttiklerinizin ikisi de yoktu o anda. Sadece sessiz bir şekilde sevinmek istedim.

Cisse, istikrarıyla en fazla forma giyen isimlerin başında geliyor. Ancak “en fazla kart gören oyuncu” istatistiğiyle takımda ilk sırayı alıyor. Kart görmek hoş bir şey değil ama takımı için kendisini feda ettiğini söylüyor Fransız oyuncumuz:

Cisse: Oynadığım mevkii gereği rakip takımların atağını ilk anda kesmem ve defansa yardım etmem gerekiyor. Dolayısıyla bazı durumlarda kart görmem kaçınılmaz. Tehlikeli bir bölgede görev yapıyorum ama gördüğüm kartlar takım için olan kartlar, takıma faydası olan kartlar. 

“Benim için hedefleri olan bir takım her şeyden önce gelir” diyen Cisse’nin futbol geçmişine göz attığımız zaman ilginç bir grafik ortaya çıkıyor. Futbola Paris Saint Germain’de başlamış ve genç olduğu için maç tecrübesi niyetiyle bir başka Fransız takımı Rennes’e kiralık olarak gitmiş. 1 sezon Rennes’de görev yaptıktan sonra tekrar PSG’ye dönmüş. Burada 3 sene görev yapmış, Ligue 1’da şampiyonluk kovalamış. Fransa’da başlayan futbol macerası tüm hızıyla devam ederken West Ham United, Cisse için PSG’nin kapısını çalmış. O da “farklı bir tecrübe olur” diye İngilizler’in teklifini kabul etmiş ve Birleşik Krallığın yollarına düşmüş. Adadaki 1 yıllık tecrübenin sonrasında ise tekrar Fransa’ya dönmüş ama bu sefer Monaco’ya… Monaco’da ise kariyerinin zirvesine çıkmış. Gittiği ilk sezonda Şampiyonlar Ligi’nde final oynayan Cisse, devamını da şöyle anlatıyor:

Cisse: Monaco’da final oynamamıza rağmen sene sonunda büyük bir mali sıkıntı yaşadık. Takım arkadaşlarımın bir çoğu büyük takımlara gitti. Mesela Morientes, Real Madridli oldu. Giuly, Barcelona’ya gitti. Ben de tekrar Paris Saint Germain’e döndüm. 3 yıl oynadıktan sonra ise Beşiktaş’a geldim.

Cisse, Kulübümüz’ün teklifi geldiği zaman hemen Pascal Nouma’yı aramış ve Beşiktaşımız’ı ondan dinlemiş. Anelka’nın Türkiye hakkındaki yorumlarına Siyah Beyazlılarımız’ın Şampiyonluk adayı bir takım olması da eklenince düşünmeden kabul etmiş Beşiktaş formasını giymeyi.

Cisse: Benim takım değiştirme yönündeki en önemli kriterim hedefi olan bir takımdır. Beşiktaş’ta da bu vardı. Ligde 2. olmuş ve Şampiyonlar Ligi’nde ön eleme oynayıp gruplara katılmak isteyen bir takım olması çok etkiledi beni. Ben performansımı devam ettirmek için heyecanımı korumalıyım. Fransa’da da durum böyleydi. Monaco ve PSG sürekli şampiyonluk hedefi olan takımlardı. İngiltere’de kalmak isterdim ama orada Arsenal, Chelsea, Liverpool ve Manchester United’ın dışında kimsenin şampiyon olma şansı yok gibi. 24 yaşında İngiltere’ye gidip bu takımlarda oynamayan futbolcuların da İngiltere’de kalmasına gerek yok. Nitekim, Şampiyonlar Ligi’ne katıldık ve şimdi de Şampiyon olmak için mücadele ediyoruz.

Şampiyonlar Ligi’nde içeride çok iyi mücadele ettiniz ama deplasmanda durum bunun tam tersiydi. Siz neye bağlıyorsunuz bunu?

Cisse: Liverpool’u ve Marsilya’yı yenerek iç sahada iyi futbol ortaya koyduğumuzu gösterdik. Ama deplasmanda bir türlü istediğimiz oyunu ortaya koyamadık. Bunun genç bir takım olmamızla, dolayısıyla tecrübesizlikle ilgili olduğunu düşünüyorum. Tecrübesizliğin etkisiyle rakiplerimize mağlup olduk. Sanki üzerimizde biraz ürkeklik vardı. Ama iyi bir performans ortaya koyduğumuzu düşünüyorum. 8-0’lık bir mağlubiyet almamıza rağmen bir üst tura çıkabilirdik.  

Fransa Milli Takımı için neler düşünüyorsun. Makalele ve Patrik Viera gibi oyuncular arasında tercih edilir misin?

Cisse: Şu anda A takım teknik direktörlüğünü yapan Raymond Domenech, ümit milli takımı çalıştırdığı zamanlarda beni de kadroya çağırıyordu. A takıma geçtiği zaman beni aradı, düşüncelerini söyledi. Makalele ve Viera’ya şans vereceğini ve beni de takip ettiğini belirtti.

Bir gün çağrılacağını düşünüyor musun?

Cisse: Ben sahaya çıkıp elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Her zaman gitmek isterim tabii ki, ama önümde çok kaliteli oyuncular var. Ben yine futbolumu sürdüreceğim davet ettikleri takdirde tabii ki giderim.

Avrupalıların Türk futbolu hakkında fazla bilgi sahibi olmadıklarını biliyoruz. Avrupa Kupaları’nda oynayan takımlarımız aldıkları başarılı neticeler sonrasında  Türkiye’nin adı birkaç kere gündeme geliyor o kadar. Biz Avrupalı futbol kulüplerinin tarihini sular seller gibi biliyoruz, hatta yıldız bir oyuncunun ise seceresini ezbere sayabiliriz, ancak onlar böyle değiller. Dolayısıyla Türk futbolu hakkında bir çok olumsuz düşünceleri var. İkinci sınıf gibi görüyorlar diyebiliriz lakin Türkiye’de forma giyen yabancı oyuncular işin içine girdikleri zaman aşağı yukarı Cisse’nin söylediklerini söylüyorlar.

Cisse: Türkiye gerçekten heyecan veren maçlara ev sahipliği yapıyor. Üst düzeyde teknik ve kaliteli oyuncular var. Ama Türkiye’de herkes oyunun hücum yönüne ağırlık veriyor. Sorunun en önemli kısmı defansif anlamda. Ayrıca oyun disiplini Türk futbolunda biraz yok gibi. Mesela saha içinde herkes yerini kaybedebiliyor bir anda. Herkes görevine tam anlamıyla sadık kalmıyor. Sağ tarafı koruması gereken oyuncu bir bakıyorsunuz bir anda sol açık mevkiine geçmiş oluyor. Bunlar Fransız gazetecilerin bana söyledikleri. Ben de bu görüşlerine katılıyorum.

Cisse kendisine Edgar Davids’i örnek alıyormuş. Atakları kesmesi, top kontrolü, tekniği, hızlı ve olumlu pasları, ofansif etkinliği Cisse’yi çok etkilemiş. Aklındaki futbolcu profilinin Davids olduğunu söyleyince; Davids’in hücuma olan katkısını ve kendisinin ofansif yönünü göstermediğini hatırlattık. (Cisse bir açıklamasında Türkiye’de bütün takımın hücuma katıldığını ancak defansa aynı özenin gösterilmediğini söylemişti. )

Cisse: Evet, Türkiye’de hücumu herkes yapıyor ama defansa herkes yardım etmiyor. Burada herkes atak yapmayı düşünüyor. Sen de benim golle ilgili sorduğun soru da atağı düşünüyorsun. Ben defansif bir oyuncuyum ve öyle yetiştirildim.

Sık sık ileri çıkıp gol denemesi yaptığın için bundan bahsettim. En iyi savunma hücumdur diye bir şey var.

Cisse: Bunu ben de biliyorum ama Mourinho ve Capello gibi teknik direktörlerin hiç birisi böyle düşünmüyor. Onlar defansa daha çok ağırlık veriyorlar. Ama tabii ki futbolda tek bir düşünce tarzı yok. O haklı bu haksız diye değerlendirmek yanlış olur. Ben defansif bir oyuncuyum, ama burada birkaç ayda gördüğüm kadarıyla ileri çıkan ve gol atan oyuncular seviliyor. Ben de deniyorum, alışıyorum. Çok gol atan bir futbolcu değilim ama 2008’de gol atmak için uğraşacağım.

Futbolun amatör ruhunu sevenlerin hepsi benim gibi düşünüyor. Endüstriyel futbolda ise bir çok şey değişikliğe uğradı. Artık skorlar önemli futbolda.

Cisse: Evet endüstriyel futbol kaybetmemeye dayalı bir anlayışı ortaya çıkardı. Avrupa’daki maçlara baktığımız zaman 0-0, 1-0 gibi kısır skorlar alınıyor. Paranın futbola girmesinin mutlaka yararları oldu ama bu tür zararları da dokundu tabii ki.

Sen hangisini tercih ediyorsun?

Cisse: Amatör futbolu tercih ederim ama para da kazanmak isterim. Bu kadar kötümser olmamak lazım endüstriyel futbolda da güzel şeyler bulunabilir.

Cisse, İstanbul’da olmaktan Beşiktaş’ta oynamaktan son derece memnun olduğunu söylüyor. Büyük kızının okulu olduğu için ailesi Fransa’da kalmış ama İstanbul’u sık sık gezmeye çalışıyor. Yoğun bir dönemden geçtiğimiz için boş vakitlerini daha çok dinlenmeye ayırıyor. Ara sıra dışarıya yemek yemeye çıkıyormuş. Müzeler ise en çok ilgisini çeken yerlermiş.

Senegalli bir anne ve Fransız bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Cisse de Tigana gibi ülkesine yardım eden isimlerden. Tigana bunu çok büyük bir organizasyonla yapıyordu, ama Cisse daha çok yardım isteyen ailelerle ilgileniyor.

Cisse: Zaten iyi bir futbolcu ve örnek bir insan olarak Senegal’in reklamını yapmaya çalışıyorum. Bunun yanı sıra yardım isteyen ailelere de elimden geldiği kadar hizmet etmeye çalışıyorum. Yardımlarımı sürdürmeye devam edeceğim.

2000 Dünya Kupası’ndaki Senegal-Fransa maçında (Senegal yıllardır sömürgesi altında yaşadığı Fransa’yı grup maçında yenmişti) kimi desteklediğini merak ediyoruz ama ne şiş yansın ne kebap diyerek “İyi olanı desteklerim” diyor ve politik bir cevabın sonrasında konu yine BJK İnönü Stadı’nın tribünlerini dolduran taraftarlarımıza geliyor.

Cisse: Oynadığım bütün takımlarda taraftarlarla çok iyi bir ilişkim vardı. Burada, tıpkı önceden olduğu gibi bana adımla tezahürat yapılıyor. Ama ilginç olan bu değil. Önemli olan çok özel ve çok büyük bir kitlenin sizi desteklemesi. Beşiktaş taraftarı gerçekten çok özel bir taraftar grubu. Dünyada belki benzerini göremezsiniz.

Türkiye’ye daha önce hiç gelmemiş ama kısa sürede Türkiye’ye alışan isimlerden birisi. Mayıs ayında ailesi ile birlikte Antalya’da tatil yapmayı düşünüyor. Kısa ve uzun vadedeki hedeflerini soruyoruz ama o da bu konudan muzdaripmiş. Carpe diem’i hayat felsefesi haline getirenlerden; “Bir türlü plan yapamıyorum. Proje üretemiyorum. Anlık yaşıyorum” diyor.

Böyle söyleyen bir futbolcuya doğal olarak “Teknik direktörlük gibi bir hedefin var mı” diye soramayınca “Aklındaki on biri isiyoruz.”

Buyrun Cisse’nin kadrosu:

Kale: Lama
Defans: Cafu, Blanc, Baressi, Roberto Carlos
Orta Saha: Figo, Zidane, Davids, Ryan Giggs
Forvet: Ronaldo ve Cruyff

Taktik: 4-4-2

 
  Bugün 1 ziyaretçi (18 klik) kişi burdaydı!
Google
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol